21.3 C
Antalya
10 Kasım 2025
spot_img

CEPHEDE LİDER, BASINDA ÖNDER: MUSTAFA KEMAL

Mustafa Kemal Atatürk…

     Sadece bir asker, devlet adamı veya önder değil; kelimeleriyle bir ulusu uyandıran, özgürlük ateşini sözcüklerle yakan eşsiz bir lider. Fikirlerin ve yazıların gücünü basın aracılığıyla parlatmış; kalemi çaresiz bir ulusun sesi olmuş, yazıları ise Anadolu’da yanacak bir özgürlük ateşinin temellerini atmış.

     Gençlik yıllarından itibaren düşüncelerini kâğıda döken Mustafa Kemal, halkı bilinçlendirmek, milleti uyandırmak ve Millî Mücadele’ye yön vermek amacıyla basını bir silah gibi kullanmış. Her kelimesi özgürlüğün ve bağımsızlığın mesajını binlerce insana ulaştırmış.

      O yalnızca bir fikir öncüsü değil; kelimeleriyle bir ulusun geleceğini şekillendiren bir mimar. Yazıları umutsuzluğu siler, kararlılığı ve cesareti yeniden doğurur. Her satırında Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin ruhunu hissetmek mümkün.

     Peki, bu büyük liderin gazetecilik ve yazarlık serüveni neyi ifade ediyor? Yazılarında hangi idealleri, hangi ulvi mesajları taşıyor? Tüm bu soruların yanıtlarını, tarihimizin bu büyük kahramanını daha yakından anlamak amacıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Arı ile gerçekleştirdiğimiz röportajda ele aldık.

     Atatürk’ün gazeteciliği, pek az kişinin bildiği bir yön. Ancak kalemi, milletimizin kaderinde silinmez izler bırakmış. Prof. Dr. Arı’ya Atatürk’ün gazeteciliğe nasıl adım attığını sorduğumuzda, aldığımız yanıtlar onun yazıyla kurduğu derin ve sarsılmaz bağı bir kez daha gözler önüne serdi.

Atatürk’ün Basınla Tanışma Hikâyesi: Bir Öğrencinin İlk Gazetesi

“Atatürk, okuma tutkusu olan bir insandı ve aynı zamanda yazmayı da çok severdi.” diyor ve anlatmaya başlıyor Prof. Dr. Kemal Arı: Bu nedenle, kısa diyebileceğimiz elli yedi yıllık yaşamı içinde on dört kitap yazmış. Gazetecilikle ise Harbiye’de öğrenciyken tanışmış. Harbiye öğrenciliği yıllarında, okul arkadaşlarıyla birlikte okulda bir duvar gazetesi çıkarmışlar, bu gazeteye yazılar yazmışlar ve başta hürriyet kavramı olmak üzere çeşitli konulara değinmişler. Bunun ötesinde, birkaç sayfadan oluşan bir gazete çıkarma çabaları da olmuş; bu gazete, elde yazılarak çoğaltılan bir gazeteymiş. Böyle bir hareket, o dönemde askeri disiplin içinde hoş karşılanmamış. Hele özgürlükçü düşünceleri savunduğundan II. Abdülhamid’in istibdat yönetiminin uygulandığı bir dönem olduğu için yakalanmış ve ceza almış; hatta okulda hapis yatmak durumunda kalmış. Bu ilk aşama; sonrasında ise Mütareke döneminde Minber gazetesini çıkartmış. Birinci Dünya Savaşı kaybedilmiş ve Atatürk, Suriye cephesindeki ordu komutanlığından ayrılarak İstanbul’a gelmiş. Halkı tehlikelerden nasıl haberdar etmek gerektiği sorusu üzerine, arkadaşı Ali Fethi Bey’le bir gazete çıkarmaya karar vermişler fakat bunun için  sermaye yokmuş; Atatürk, Suriye cephesinde iken karargâhta at yetiştirmiş, bunları Cemal Paşa’ya satmış ve eline geçen parayla annesine ev almak istemiş çünkü annesi Balkan Harbi’nden sonra İstanbul’a göç etmiş ve Akaretler’de kiraladıkları bir evde yaşıyormuş; annesine ev almak için biriktirdiği parayı sermaye olarak kullanarak Minber gazetesini çıkartmış. Millî Mücadele döneminde ise önce Sivas’ta İrade-i Milliye, Ankara’da da Hâkimiyet-i Milliye gazetelerinin yayınlanmasına büyük katkılar sunmuş.”

Prof. Dr. Arı, Atatürk’ün gazeteciliğini anlatırken, onun bu mücadelesinin sadece yazmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda halkı aydınlatmak adına verdiği bir savaşı simgelediğini belirtiyor.

Atatürk’ün Bilinmeyen Yönü Gazetecilik

Prof. Dr. Kemal Arı, Atatürk’ün gazeteciliğine ve yazarlık yönüne şöyle yaklaşıyor:

“Gerçekte, Mustafa Kemal Atatürk’e elbette gazeteci diyemeyiz; ancak onun hayatı gazetecilikle bir biçimde iç içe olmuş, kimi gazetelerin çıkarılmasına önayak olmuş, hatta bildiğimiz kadarıyla kimi gazetelere yazılar da yazmış. Gazetenin toplum yaşamında ve kamuoyu oluşturmadaki önemini bildiği için bu önemli iletişim ve bilgilenme kaynağını kendi siyasal yaşamı içinde ustaca kullanmış ve bunda başarılı olmuş.” Burada önemli bir nokta ise, Atatürk’ün gazeteciliği sadece bir meslek olarak değil, halkı bilinçlendirme, toplumsal bir dönüşüm yaratma aracı olarak görmesidir.

 

Gazeteciliğin Zorlukları ve Atatürk’ün Mücadelesi                                                                                                                  Prof. Dr. Kemal Arı, Atatürk’ün gazetecilik alanındaki mücadelesinde karşılaştığı zorlukları anlatırken şunları ifade ediyor:

“Bu zorluklar, esasen siyasal nitelikteydi; çünkü Atatürk’ün gazetecilik alanındaki çabaları, doğrudan bir siyasi mücadeleyle iç içeydi. Karşılaştığı engeller de büyük ölçüde siyasal engeller olmuştu: Harp Okulu öğrencisiyken Abdülhamid yönetiminin baskıları, Mütareke döneminde İtilaf Devletleri’nin uyguladığı kısıtlamalar ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Sultan ile Halife taraftarlarının çıkardığı güçlükler bunların başlıcalarıydı. Ayrıca ekonomik sıkıntılar da her zaman var olmuş; gazeteleri yayımlayabilmek için gerekli sermayeyi bulmak büyük bir mücadele bile büyük bir mücadele gerektirmişti. Bunun yanı sıra kâğıt temini de ciddi bir sorun teşkil etmiş; İrade-i Milliye ve Hâkimiyet-i Milliye gazeteleri sık sık eksik sayfalarla basılmak zorunda kalınmış.”

Burada Atatürk’ün zorluklarla dolu bir yolda sadece kalemini değil, cesaretini de ortaya koyarak ilerlediği görülüyor. Siyasi, ekonomik ve lojistik engelleri aşarak halkı doğru bilgilendirmek için verdiği mücadelenin büyüklüğü bir kez daha açığa çıkıyor.

Minber Gazetesi Örneği

Minber Gazetesi ve Verilen Mesajlar

“Minber, kürsü anlamına gelen bir sözcüktür; camilerde imamlar minbere çıkarlar ve orada halka ders verirler veya bir konu üzerinde aydınlatırlar. Bu kompozisyonu, çıkarılan gazetenin misyonu olarak görmüş, yani ulusun karşısına çıkıp onu aydınlatmak ve bilgilendirmek anlamı yüklenmiş bu isme. O döneme, yani Minber’in çıktığı günlere bakarsak, bu döneme Mütareke Dönemi diyoruz; bu dönem, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla başlar, 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması’nın imzalandığı döneme kadar sürer. Mondros Mütarekesi, Birinci Dünya Savaşı’nı bitirmiş, ancak ülkenin İtilaf Devletleri tarafından parçalanması amacıyla işgaller başlamış. Bu dönemde ulus epey çaresizmiş tabii…

İstanbul Hükümeti, ulusun beklentilerine yanıt verememiş ve bir çare üretmemiş. İşte Minber, bu dönemde halka tehlikeleri haber verip, doğru bilgiler vererek halkı aydınlatma görevi üstlenmiş.”

Atatürk’ün Minber gazetesini çıkarma kararı, sadece bir basın çalışması değil, halkın aydınlatılması adına atılan tarihi bir adımdır.

 

Atatürk ve Halk İlişkisi: Basının Gücü ve Özgürlüğü

Prof. Dr. Kemal Arı, Atatürk’ün halkla kurduğu bağı ise şöyle tanımlıyor:

“Atatürk, en büyük gücün milletin iradesi olduğuna inanıyordu. Yani ulus, kendi yazgısına yön verebilsin, bunun için doğru kararlar versin ve söz sahibi olsun; arzusu tamamen buydu. Ancak bu nasıl olabilir? Halk doğru bilgilenmeli ki, genel olarak iradesini ya da daha genel bir sözcükle söyleyelim, egemenliğini doğru olarak kullanabilsin. Halkın gerçekleri bilme hakkı vardır; bu nedenle gazeteler yaşamsal önem taşır. Oradan hem doğru bilgileri alacak hem de köşe yazılarıyla düşünebilme ve kanaatini ortaya koyabilme yeteneğini geliştirecekti; bu nedenle basının özgür olması gerektiğine inanıyordu. Atatürk Medeni Bilgiler adlı kitabında basın özgürlüğüne ve özellikle de basının kamuoyu oluşturmaktaki gücüne sıklıkla değinir.”

Günümüzde Atatürk’ün Gazetecilik Yönü: Unutulmuş Bir Miras

Son olarak, günümüzde Atatürk’ün gazetecilik ve yazarlık yönünü ne kadar doğru anladığımızı sorduğumda, Prof. Dr. Kemal Arı şu çarpıcı yanıtı veriyor:

“Hayır, düşünmüyorum; tam tersine hiç anlaşılmamıştır. Hatta bu yönleri pek bilinmez de. Okuma oranlarımız ne yazık ki ülkemizde çok düşük; bu nedenle, böyle ayrıntılarda kalmış gibi görünen konuların bilindiğini pek düşünmüyorum. Yani bu konularda toplumun bilgisi çok sığdır ve Atatürk’ün bu yönü de pek bilinmez.” diye noktalıyor sözlerini.

Atatürk’ün gazetecilik ve yazarlık yönlerinin yeterince bilinmemesi, sadece tarih kitaplarında bir satır olarak kaybolan bir eksiklik değil; aynı zamanda bugünümüzün karanlıkta kalmış yanlarından biridir. Onun bu yönünü anlamak, onun fikirlerinin ve mücadelesinin boyutunu görmek, üzerimize düşen bir görevdir. Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türk milletinin bağımsızlık ateşini yakan, özgürlük tohumlarını toprağa seren büyük bir önder değil; aynı zamanda kalemiyle de savaşan, sözcükleriyle halkını uyandıran, bilgi ve gerçeği bir kalkan gibi kullanan eşsiz bir liderdir.

Genç yaşta kalemi eline almış, halkına umut ve cesaret aşılamak için yazmış, ülkenin karanlıktan aydınlığa çıkması için satırlarıyla mücadele etmiş; harflerin gücünü, kelimelerin kudretini bir silah gibi kullanmıştır. Minber gibi gazeteler, sadece haberi aktarmakla kalmamış; orada vatan sevgisi, özgürlük arzusu, bağımsızlık inancı ve milletin kendi kaderine sahip çıkma iradesi adeta nefes almış. Her sayfasında bir milletin uyanışı, her satırında yürekleri titreten bir direniş ruhu vardır. Atatürk’ün gazeteciliği, kalemiyle yazdığı yazılardan çok daha fazlası; o, halkını karanlıktan çekip özgürlüğe kavuşturmak için kelimelerle savaşmıştır.

Prof. Dr. Kemal Arı’nın ifade ettiği gibi, Atatürk’ün gazetecilik serüveni, sadece bir basın faaliyeti değil, milletine doğrudan seslenen bir kahramanlık destanıdır. Gazeteleri, halkın kulağı olmuş; köşe yazıları, yüreklere cesaret ve kararlılık nakşetmiş. Her zorluğun, her ekonomik sıkıntının, her baskının üzerine gitmiş; halkına doğruyu ulaştırmak için engelleri aşmayı göze almıştır.

Ne var ki, bugün bile bu yönüyle Atatürk çoğu zaman yeterince tanınmıyor, hatırlanmıyor. Okuma alışkanlıklarının yetersizliği ve tarihimizin bazı değerlerinin unutulmaya yüz tutması, bu eşsiz mirası gölgelemiş durumda. Oysa onun yazdığı satırlar, herkesin kalbinde, her okul sırasındaki öğrencinin yüreğinde yankılanmalı, her yeni nesle ilham kaynağı olmalı.

Atatürk’ün gazeteciliği ve yazarlığı, sadece geçmişin bir parçası değil; bugünün ve yarının rehberidir. Basının gücünü, halkın bilgiye ulaşma hakkını, özgürlüğün ne denli değerli olduğunu anlamak için bir pusula, bir ışık kaynağıdır. Bu miras, her geçen gün daha derinlemesine anlaşılmalı, milletin yüreğinde sarsılmaz bir ışık gibi yanmalı ve nesilden nesile aktarılmalıdır.

Her kelimesiyle, her sayfasıyla, her gazetesiyle o, bize yalnızca bir lideri değil; cesareti, iradesi ve fedakârlığıyla bir milleti bırakmıştır. Onu anlamak, onun mirasına sahip çıkmak, sadece geçmişe saygı göstermek değil; bugün de özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı ve medeniyet yolundaki kararlılığımızı korumak demektir. Atatürk’ün kalemi, bugün de yankılanıyor; satırları, bizleri ayağa kaldırıyor; ruhu, hepimizin yüreğinde yaşamaya devam ediyor. 

Atatürk, sadece bir tarih figürü değil; bir fikir, bir ilham kaynağı, bir ulusun kalbinde yaşayan ebedi bir meşaledir. Onun yazıları, geçmişiyle gurur duymamızı, geleceğe güvenle bakmamızı sağlayan, herkesin yüreğinde taşıması gereken değerlerin sembolüdür. Atatürk’ün gazetecilik serüveni, bizlere gösteriyor ki; bir lider yalnızca cephede değil, kalemin gücünde de milleti için savaşabilir, halkına umut olabilir ve tarih sahnesinde ölümsüzleşebilir. 

Haber: Doğa Arı

                                                                                                         

İLGİLİ PAYLAŞIMLAR

sosyal medya

739TakipçilerTakip Et
219TakipçilerTakip Et
207AboneAbone Ol

Son paylaşımlar